Son yıllarda jeopolitik gerilimler ve uluslararası ilişkilerdeki gerginlikler, dünya genelinde bir endişeyi tetiklemeye başladı. 350'den fazla uluslararası güvenlik uzmanının katılımıyla gerçekleştirilen kapsamlı bir araştırma, kıtanın farklı köşelerinde artan çatışmaların ve siyasi istikrarsızlıkların, dünyanın büyük bir savaşa sürüklenme tehlikesi taşıdığını öne sürdü. Uzmanlar, önümüzdeki on yıl içinde bir dünya savaşının çıkmasının olasılığının arttığına dair güçlü sinyaller veriyor.
Uluslararası ilişkilerdeki gelişmeler, bölgesel çatışmaların ve ittifakların değişken doğasıyla birleşince, savaşın eşiğine yaklaşan bir dünya manzarası ortaya çıkarıyor. Özellikle, Asya-Pasifik bölgesinde yaşananlar dikkat çekici. Çin’in yükselişi, ABD ve müttefikleri ile arasında kaygı verici bir rekabetin başlamasına neden oldu. Güney Çin Denizi’ndeki anlaşmazlıklar, Tayvan çevresindeki tansiyon ve Kuzey Kore'nin nükleer tehditleri, bölgedeki savaş ihtimalini artıran faktörler arasında yer alıyor. Bu durum, Çin’in değişen stratejileri ile Batı ülkelerinin karşıt politikalarını daha da keskinleştiriyor.
Aynı zamanda, Avrupa'daki sarsıcı gelişmeler de dikkate değer. Kuzey Akdeniz'deki enerji kaynakları üzerindeki çatışmalar ve Rusya-Ukrayna savaşı, Batı ile Rusya arasındaki gerginliği tırmandırıyor. Uzmanlar, Rusya'nın genişlemeci politikalarının, Avrupa'da yeni bir çatışmanın patlak vermesine neden olabileceğini belirtiyor. Bu durum, NATO’nun bölgedeki varlığını arttırma gerekliliğiyle birlikte, askeri harcamaların daha da yükselmesine yol açıyor.
Araştırmaya katılan uzmanların birçoğu, şu anki uluslararası yapının, tüm dünyada sendrom haline gelen bir savaş riskini artırdığına dikkat çekiyor. Stratejik düşünce kuruluşları, bir dünya savaşının önünün alınması için diplomatik çabaların artırılması gerektiğinin altını çiziyor. Ancak, uzmanlar, mevcut durumda siyasi iradenin yetersizliği sebebiyle bu çabaların sınırlı kalabileceğini vurguluyor.
Öne çıkan bir diğer tema ise global ekonomik kriz. Ekonomik belirsizliklerin ve kaynak kıtlıklarının, ülkeleri daha agresif bir dış politika izlemeye zorlayabileceği belirtiliyor. Enerji fiyatlarının artışı, tarım ürünlerindeki dalgalanmalar ve tedarik zincirlerindeki aksamalar, ülkeleri birbirine daha bağımlı hale getiriyor; bu da savaşa giden yolu açan bir domino etkisi oluşturuyor.
Uzmanlar, savaşın çıkış noktası olabilecek olayları öngörmekte zorlandıkları kadar, böyle bir çatışmanın büyüklüğünün de ne düzeyde olabileceği konusunda farklı görüşlere sahip. Bazıları, bir bölgesel anlaşmazlığın hızla daha büyük bir savaşa dönüşebileceğini, bazılariyse, bu sürecin daha yavaş ve dikkatli bir ilerleyiş gösterebileceğini ifade ediyor. Ancak hepsinin üzerinde durduğu ortak nokta, dünya barışının temellari ne kadar sağlam olursa olsun, uyarı işaretlerinin dikkate alınması gerektiğidir.
Dünya genelindeki bu belirsizlik ortamında, hükümetlerin askeri harcamalarını artırması, askeri tatbikatların sayısının yükselmesi ve diplomatik çabaların yetersiz kalması, gerilimi daha da artıran faktörler. Uzmanlar, uluslararası topluluğun acil olarak daha fazla iş birliği ve diyalog geliştirmesi gerektiğini savunuyor. Aksi takdirde, beklenmedik bir durumda, toplumların sadece fiziksel varlıklarını değil, aynı zamanda kültürel kimliklerini de kaybetme riskiyle karşı karşıya kalabileceği uyarısında bulunuyorlar.
Sonuç olarak, 350'den fazla uzmanın görüşlerini belirttiği bu araştırma, dünya genelinde barışın sağlanabilmesi için acil önlemler alınması gerektiğini gözler önüne seriyor. Gelecek on yıl içinde savaş risklerinin artması, her bireyi, hükümetleri ve uluslararası kuruluşları düşünmeye ve harekete geçmeye zorlayan bir durum olarak önümüzde duruyor. Umut, bu süreçte sağduyulu kararlar alarak, diplomasi yolunu seçebilmektir.