Geleneksel zanaatkarların sayısı hızla azalmaya devam ederken, bu geleneği sürdüren nadir isimlerden biri olan Halil Usta, İstanbul'un gözde semtlerinden birinde, sadece 20 metrekarelik küçük bir dükkanda babasından miras kalan mesleği yaşatıyor. Halil Usta, yıllar içinde ustalaştığı deri işçiliği ile hem geçmişe hem de gelecek nesillere ışık tutmayı amaçlıyor. Bu özel hikaye, yalnızca bir meslek değil, aynı zamanda bir kültürel mirasın nasıl yaşatıldığını da gözler önüne seriyor.
Halil Usta'nın uyguladığı geleneksel zanaat, nesilden nesile aktarılan bir işçilik ve halk sanatıdır. Babası, genç yaşta bu alanda kendini geliştirmiş ve birçok insanın gözünde bir ustalık simgesi haline gelmişti. Şimdi ise Halil Usta, babasının izinden giderek bu baba mesleğini devraldı. El becerileri ve sanatıyla geliştirdiği zamanın ötesinde çalışmalar, her müşteriye özel tasarımlar sunarak zanaatın ne kadar değerli olduğunu vurguluyor.
Baba mesleği olarak adlandırılan bu zanaat, sadece fiziksel bir iş değil. Aynı zamanda bir hikaye anlatımı, bir kültürün, ailenin ve geçmişin yansıtılmasıdır. Zanaatın her aşamasında Halil Usta, babasının öğretilerini göz önünde bulundurarak çalışıyor. Bu miras, sadece kendi aile içindeki sorumluluk değil, aynı zamanda topluma ait bir değer olarak da karşımıza çıkıyor. Halil Usta'nın amacı ise bu değerleri genç nesillere aktarmak ve onların da bu geleneği sürdürmelerine ilham vermek.
Halil Usta'nın dükkânı, sadece 20 metrekare olmasına rağmen, içerisi adeta bir tarih kitabı gibi. Raflardaki el yapımı çantalar, cüzdanlar ve hem geleneksel hem de modern çizgilerde tasarlanmış diğer deri ürünler, zanaatın ne kadar çeşitlendiğini gözler önüne seriyor. Her biri, Halil Usta'nın ustalıkla işlediği detaylarla dolu. Bu küçük alanda yapılan her iş, büyük bir özveri ve sevgiyle hazırlanıyor. Halil Usta, işinin sadece ekonomik bir kazanç olmadığını, aynı zamanda bir gurur kaynağı ve kimlik olduğunu belirtiyor.
Baba mesleği olarak devam ettirdiği bu zanaat sayesinde, kendi kültürünü yaşatmanın önemine de dikkat çekiyor. Kendi dükkânında sadece iş yapmıyor, aynı zamanda insanlarla etkileşimde bulunarak, geçmişin izlerini iletişim haline getiriyor. Öğle saatlerinde dükkânın kapısı çaldığında, müşterileri ile yaptığı samimi sohbetler ona ilham veriyor. İnsanların yalnızca bir ürün almak için değil, aynı zamanda onun hikayesini dinlemek için de gelmekte olduklarını ifade ediyor.
Bu küçük ama işlevsel dükkânın kapılarının açılmasıyla başlayan bir başka hikaye de, toplumsal bir dayanışmanın örneği olarak karşımıza çıkıyor. Halil Usta, genç zanaatkârlara da kapılarını açarak, mesleğini ve deneyimlerini onlarla paylaşıyor. Onlara staj yapma imkanı sunarak, geleceğin el sanatçılarına ilham vermeyi amaçlıyor. Halil Usta, gençlerin bu mesleği sürdürmesini ve onların da kendi kimliklerini oluşturmalarını istiyor. Bu bağlamda, geleneksel sanatın sadece ticari bir faaliyet değil, aynı zamanda bir eğitim alanı olduğunu da savunuyor.
Halil Usta’nın hikayesi, sadece küçük bir dükkânda babadan oğula aktarılan bir meslek değil, aynı zamanda kaybolmakta olan bir kültürel mirasın nasıl yaşatıldığına dair önemli bir örnek sunuyor. Bu zanaatın devam etmesi için verilen mücadele, geçmişin gelecekle buluşmasını sağlama çabasıdır. Halil Usta'nın dükkânı, bu açıdan hem bir üretim alanı hem de bir buluşma noktası olarak karşımıza çıkıyor.
Kısacası, Halil Usta’nın 20 metrekarelik dükkânı, sadece bir işyeri değil; aynı zamanda kalplere dokunan bir hikayenin merkezinde yer almaktadır. Geçmişi, bugünü ve geleceği birleştiren bu tür meslekler, hepimizin kültürel zenginliklerine sahip çıkmamız gerektiğini hatırlatıyor. Bu sebeple Halil Usta gibi el emeğiyle geçinen zanaatçılar, sadece kendi hikayelerini değil, aynı zamanda toplumsal kimliğimizin de bir parçasını yaşatmaya devam ediyorlar.